6.8.17

Motosikletle Frigden Volgaya macerası 1.bölüm

Geçen sene #afyondannepale sürüşümün bana göre başarı ile geçmesinin ardından daha henüz  dönüş yolundayken seneye nereye gitmeli düşüncesi başlamıştı ben de.Ama nereye olacağı konusunda henüz bir fikrim yoktu.Oldum olası dünya coğrafyasının ‘’en’’lerine karşı bir ilgim vardı.Zira ilk sırt çantalı yolculuğumda dünyan en büyük nehri Nil’i görmek için Uganda'ya gitmek olmuştu.Sanırım bu duygularla yatıp kalktığım için bir gece rüyamda Volga nehri’ni gördüm.Neydi nasıldı hatırlamıyorum ama gideceğim yer Volga’ydı.Volga beni çağırıyordu.
Yola çıkıncaya kadar olan hazırlık kısımları yani #frigdenvolgaya adının hikayesini başka bir yazıda ayrıca yazacağım.Bu yazı sadece motosikletle bu ülkeye olan benim kişisel çalışmalarım,bu yolu daha önce yapanlardan aldığım öneriler,birebir yaşadıklarım,gözlemlerimden oluşmaktadır.Yani bunlar benim başıma gelenlerdir,herkesin başına gelecek diye bir şey yoktur.

HAZIRLIK VE BÜTÇE

Böle bir yolculuğun en önemli gider kalemleri benzin,barınma ve yemek olarak genelleyebiliriz.bu kalemlerde ne kadar harcayacağımızı bilmek aşağı yukarı bütçeyi oluşturmamızda büyük etkendir.ben bu bütçeyi yaparken önce her ülkede kaç km yol yapacağımı,her ülkede benzin fiyatının ne olduğunu www.globalpetrolprice.com  çıkarıyorum.Konaklamaya gelince yine yüce google dan yardım alıp,şuan ülkemizde kapalı olan ama benim yurt dışında en büyük yardımcım olan www.booking.com dan destek aldım.Biz 
gezginler için otel olayı lüks bir gece geçirmek değil 
sadece düzgün biryerde yatmak ve mümkünse motorumuzu kapalı bir garaja koymaktır.Benim de ilk tercihim en ucuz konaklama şekli olan hostel olmuştur.Hosteller genelde gezginlerin ya da öğrenciler için 3-4 ranzadan oluşan odalarda ortak mutfak ve banyoları kullanarak iyi bir otel konaklamasının nerdeyse 1/5 oranında fiyat ödeyerek kaldıkları yerlerdir.Buralar dışarıdan bilinenin aksine kuralları olan misafirini koruyup kollayan konaklama yerleridir.Bir diğer bütçemizin gider kalemini de yeme- içme oluşturmakta.Yine bunun içinde internette sınırsız bilgi paylaşımı bulabilirsiniz.O ülkede bir ekmeğin,suyun bir yerel yemeğin fiyatını öğrenerek günlük harcama limitinizi belirleyebilirsiniz.Bunları oluşturduktan sonrada ekstra harcamalarınız içinde- olası bir motor arızası,paralı geçişler yada bir müze girişi gibi- içinde bir miktar daha ayırırsanız işte size o yolculuğun genel olarak bütçesi çıkar.Ben bu şekilde yaptım..Unutmadan bir de şunu söylemek isterim.Paramı nakit olarak yanımda taşımadım.Türkiye’deyken Denizbank’tan  dolar hesabı açıp atm kartı aldım.Rusya’da hemen her yerde visa ve master kart geçiyor ama Denizbank’la ortak olan Siberbank Rusyanın en büyük bankası ve atmleri her yerde var.Dolayısıyla pek para değiştirme işine girmedim.Bankanın kurundan alışveriş yaptım yada atm lerden ruble olarak para çektim.Translate-haritalar veya konaklama için hep interneti kullandım.Her gittiğim ülkenin telefon kartını alıp internet işlerimi hep telefondan hallettim.Birde benim için büyük bir buluş olan belki çoğunuz bildiği olabilir telefonuma yandex taxi uygulamasını indirdim bir hostel sahibinin yardımıyla.çünkü bazı yerlere ulaştıktan sonra insan gezilecek yerleri aramak,park etme sorunu yaşamayı istemeden gezmek istiyor.Bu uygulamayla bulunduğum yerden gitmek istediğim yeri söyleyerek ve hatta ücretini,ödeme şeklini bilerek taksi isteyebiliyorsunuz.Büyük rahatlık..



19 HAZİRAN 2017 YOLA ÇIKIŞ

Küçük bir arkadaş grubuyla Afyon Fsm spor komleksinden uğurlanmamla başlayan
Türkiye içi yolculuğumu Ankara-Kırıkkale-Samsun-Trabzon-Rize ve Sarp sınır kapısına anca 7 günde bitirebildim.Öle çok eş dost edinmişim ki daha fazla yerde kalabilirdim.ancak Rusya vizesi sonuçda 28 günlüktü ve biran önce Rusyaya girmeliydim.Buarada yeri gelmişken Rusya vizesi için istanbulda bir acentaya sadece 2 adet biyometrik foto ve pasaportumla birlikte 120$ para gönderdim ve 5 gün sonra vizem kargoyla evime geldi.Ayrıca bir de sağlık sigortası yaptırdım yaklaşık 50 tl gibiydi.Sarp kapısına geldiğimde beni bir sürpriz bekliyordu.Yetkililer bana motorumun zaten türkiyede görünmediğini öle oluncada çıkışını yapamayacaklarını söylediklerinde bir an buradan gerimi döneceğim acaba dedim.Ancak yapılan telefon görüşmeleri ve geçen seneki motorlarımızın uçakla Nepal’den gelmesi için çalıştığımız Thy Kargo yetkililerinin uğraşları sonucu sorun çözüldü. Bir gece Batum’da kaldıktan sonra Vladikafkaz’a doğru sürdüm.Tiflis’e 30 km kala mtskheta’da yine bir gece kalıp ertesi gün zorlu olacağını düşündüğüm Kazbek tırmanışı için kendimi motive ettim.Sabahın ilk ışıklarıyla Kazbeğe doğru yola çıktım.Bol virajlı dağ yollarını resmen döne döne çıktım.Keskin virajlardan oldum olası korkmuşumdur.180 km lik yol sonuçda bir gece kalmak için uzun değildir ama her ülke sınırına sabah erken girmek gerek diye düşündüğümden bir gecede burada kaldım.Sabah erkenden Rus sınırına geldim.Burada aşağıda fotoğraflarını çektiğim formları doldurdum.


Daha önceleri sadece Rusça olan bu belgelere birde İngilizce eklenmiş olunca daha rahat bir şekilde formları doldurdum.Birde burada küçük bir immigraton belgesi veriyorlar ki aman bunu kaybetmeyin.Çünkü her otel önce bu kağıdı soruyor ve bu olmadan kabul etmiyor.Bunların dışında kapıda herhangi bir kötü davranış,işi zorlaştırma yaşamadım.Sınır kapısından çıktıktan sonra iki parça yoklaşık 500 er metrelik maden patlatılmış gibi bir taşlı yoldan geçtim ki beni bu yol çok ürküttü sonrasında  yine bol virajlar ve tünellerden geçerek geldim.Bazı tüneller korku doluydu benim için çünkü hiç aydınlatma konulmayan bu tünellerde anca kendi farınızın ışığında gidiyorsunuz.Rusya 22 cumhuriyet ve 85 eyaletten oluşuyor. Rusyaya Gürcistan üzerinden girenler özellikle ilk geçeceğim bölge olan Kafkasya eyaletinde hazırlıklı olmamın  gerektiğini Çünkü bu bölgede rüşvet olaylarının çok yoğun yaşadıklarını bundan dolayıda moralimi bozmamamı  söylemişlerdi.Benim ilk gideceğim şehir de  Kalmukya cumhuriyetinin başkenti Elista idi.Ve Vladikafkaz’dan çıkıp oraya doğru Kafkasya bölgesinden geçerek gidecektim.Benim için macera da buradan sonra başlıyordu…
sınıra gidiomm...





tırların yanından öne doğru ilerleme..ben burların yabancısıyım dostum..:D

sanki maden patlamış burda







kazbek civarı :P


dağı delmişler sonra unutmuşlar..






11.2.16

Davraz'da Kar ve Kayak keyfi



Bu sene öyle bir kış oldu ki tüm Türkiye’de yollar kapandı,okullar tatil oldu yarı yıl öncesinde.Bir tek Afyon’a kar yağmadı.Oysa ki Afyon batının en soğuk şehridir,sucuk,kaymak olduğu kadar soğuğu ile de meşhurdur.Bu yıl  Ocak ayı ortası ve Afyon’da kar hala yok…

_Hafta sonu 2 öğrencim var kayak öğreteceğim,sen de hep söylersin öğrenmek istiyorum diye,hadi çık gel…

_Hocam haftasonu dediğin yarın,gelmek isterim de nasıl olur,kıyafetim,donanımım  bile yok…

_Olsun gel sen,ayarlarız buradan,yerini ayırtıyorum ben…

-Tamam geliyorum J

Davet ediliyorsan hiç naz etmeyeceksin..Hemen ertesi gün Isparta’ya bilet alıp sabah erkenden otobüse biniyorum.Hoş motorla da gidebilirmişim hava nasıl güzel..Isparta’ya geliyorum.Önce burada uğramak istediğim bir yer var.Treksan…Yabancı bir firmaymış gibi gelmesin size.Tamamen yerli.Motosiklet alüminyum çantalarını ve ekipmanlarını yapıyorlar.Ciddi müşteri potansiyeli var firmanın.Isparta sanayisine gelip firmayı buluyorum ama şansıma kapalı.
Tekrar Isparta’dan bir araca binip Eğirdir’e geliyorum.Davraz’a çıkmak için Çobanisa Köyüne gelip burada arkadaşlarımın tavsiyesi ile Rome Dağ evi’ne uğruyorum.
Hemen köyün girişinde bir yer burası.Hem kayak malzemelerini çok cüzi bir paraya kiraya veriyorlar hem de burada otel hizmeti veriyorlarmış.


Buranın sahibi aynı zamanda köyün eski muhtarı Hasan Ali Yayla adında konuşkan bir abi.Benimle ilgileniyor ve köy hakkında bilgi veriyor.Davraz turizme açılırken bakmış yol bu köyden geçecek hemen kolları sıvamış valiye, turizm müdürlüğüne müracaatlar etmiş.Köylüyü Şirince’ye götürüp köyün geleceğinin turizmde olduğunu göstermiş.Köylünün kredi çekip ev pansiyonculuğunun kapısını açmaya ön ayak olmuş her köylü gencin iyi kayak öğrenmesi için çabalamış.Velhasıl Hasan Ali abi çok emek harcamış bu köye.Otelin odaları da gayet güzel ve hesaplı.Burada kalanlara dağdaki liftlerde bedavaya geliyor.Buradan kayak kıyafetlerimi kiralayıp Davraz’a doğru yola çıkıyorum.

Okulların yarı yıl tatiline girmesiyle oldukça çok öğrenci olduğunu fark ediyorum.Daha önce okul yıllarında ailemle Uludağ’a gitmiştim ve Babam eğitim için bir hoca bile ayarlamış olmasına rağmen ben becerememiştim.Yani bu ikinci denemem olacaktı.Küçükken beceremediğim kaymayı  şimdi becerebilecek miydim bilmem…Kayak hocam,eski bir arkadaşım.Zaten O’nun birkaç çocuğa ders vereceğini,benimle de onlarla birlikte ilgilenebileceğini söylediği için gitmiştim.İlk dersimiz kayak takımlarımızı giymek.Başarılıyım.İkinci ders düşmeyi öğrenme.Çok başarılıyım.Sonra düştüğümüz yerden kalkma,kayak sapanı yapma batonları kullanma şeklinde devam etti.
BU kayak işinin de bizim motorlarımızdaki gibi hız veya endurosu yapılıyormuş.Ben hız yapıyorum.Yahu ben hızdan zaten korkarım desem de kaçış yok bu şekilde başlanıyormuş.Hocam diğer çocuklarla ilgilenirken ben çay içmek için yaklaşık 100metre ilerdeki kafeye gidiyorum.Ama bu
özel kayak ayakkabılarıyla yürümek öyle zor ki.Sanki bir kilometre yol yürüyorum.Ciddi mesai bu.Bir daha çay içmem.Ben pek anlamam ama hocamın arkadaşlarıyla konuşmasında öğreniyorum ki Davraz’ın pistleri ve liftleri tam bu işi yapanlar için çok uygunmuş.Evet Uludağ Ülkemizin iftaharı ama orada daha çok sosyetik bir halk varmış hem konaklama hem kaymak hem malzemeler oldukça pahalıymış.Hocamın  dediğine göre gayet iyiyim.Ama ben korkak bir kadınım daha uzun menzil gitmeyi göze alamıyorum.O çocuklarla ilgilenirken ben kenarda dinleniyorum.Daha sonra teleskilere binip 3 zirvenin olduğu yerlere kadar çıkıyoruz.2600 metredeki 3.zirveden inerken karşımdaki manzara beni büyülüyor.
Kar,dağlar ve Eğirdir gölü masal gibi bir görüntüye sahip.Dağlar,dağların suya düşen gölgesi masal kitabı gibi.Aklıma Nepal’e gittiğimde Pokahara’da zipline bindiğim pardon binemediğim geldi.Ama elektrikle çalışan bu sistem ve ülkenin genelinde günde nerdeyse 18 saat elektrik olmadığı düşünülürse  binememek de haksızda sayılmam..Yani Allah korusun burada bir arıza olsa ya da düşsek anında Akut yardıma gelir ki Akutcularda kayak için bu bölgedeler.Aynı zamanda Eğiridir dağ komando okuluda burada olunca dağlar eğitim yapan askerlerle dolu.Çok güvendeyim aslında.Korkulacak ne var desemde yinede bu kayma işi bana göre değil.Akşama kadar burada zaman geçirip tekrar Eğirdir’e dönüyoruz.Ben otelime gidiyorum ve akşam yemek için arkadaşlarımla buluşuyoruz.Sezonu olmadığı için burası bu tarihte çok sakin ama huzur dolu yinede.Göl kenarında biraz fotoğraf çekip Meşur alabalığını yiyoruz.
Ülkem öyle güzel ki yazı ayrı güzel kışı ayrı güzel.Keşke birbirimizle savaşmayı bırakıp  kardeş gibi yaşasak da bu ülkenin tadını çıkarsak.






 

Kadın farkındalığına dikkat çekmek için 19 Mayıs'da  çıkacağım yolculuğumda hem Türk kadını hem de Afyonlu bir kadın olarak yaptığım çalışmalarda sona doğru gelmekteyim.Yolda ve sonraki sürüşlerimde kullanacağım logo çalışmamızda bitti.Bu çalışma için işinden ayrıca bilgisayar başında benim için zaman harcayan arkadaşım ki o da bir motosiklet sürücüsü,Şükrü Gayıran’a ve basım çalışmasını yapan Grafikhane Onur Saçaklı’ya sonsuz teşekkür ediyorum.
 
 
 
 
 
 
 
 
 





 

6.1.16

Kelebekler Vadisi'de farklı bir yılbaşı

Sanırım bende ,beni macereya çeken bir çekim gücü var.
Yeni bir  yıla her girişimizde  unutulmaz bir giriş yapalım diye hep  araştırır dururdum.Birkaç hafta önce Facebookda bir paylaşım görüyorum.’’kelebekler vadisi’de bir yılbaşı kutlamasına ne dersiniz’’  Hep duyarım bu kelebekler vadisini de nerde olduğunu bile bilmezdim . http://yenikelebeklervadisi.org/   Hemen açıp yazıyı okuyorum.
Ölü denizde bir vadi birkaç fotoğraf ,hepsi bu..Ertesi gün oradaki telefon numaralarını arıyorum.Çok özel bir program yok sadece 8-10 kişi akşam yemeği ve plajda yakılacak bir ateşle yeni yıla girilecek.Hazreti google dada pek bilgi yok.Yapacak daha farklı bir programımızda yok,hadi gidelim diyorum eşime.Artık o da alıştı kamp,doğa maceraya.Hoş eşimde  tüplü dalış falan yapıyor ama  her zaman programlıdır.Ne yapacakları nerede kalacaklarına  kadar her şey gitmeden önce belirlenir.Ama benim ,birlikte yaptığımız gezilerde mutlaka bir adrenalin kıpırtısı yaşanır.
Yılın son günü sabah erkenden evden çıkıyoruz.Öğlen saatinde Ölü Deniz’deyiz.Tekneyle bizi alacaklarını söylüyorlar.Buraya ulaşım sadece deniz yoluyla yapılıyormuş ama Faralya köyünden de bir patikayla ancak ipli dağcılıkla ulaşılıyormuş ki bunu yapma şansımız yok zaten.Tekneyi Bekliyoruz.Tekne..4.5 metre bir kayık.20 dakikada deniz üzerinden vadiye geliyoruz ama o sırada bastıran rüzgardan dolayı, iskelesi de olmayan buraya kayalara doğru yanaşıp zorlukla kayalara atlayıp, dağcı edasıyla pilaja iniyoruz.









Muhteşem bir yer burası.Plaj her üç tarafı 700 metreyi bulan çok yüksek kayalıkların arasında, birinci derecede sit alanıymış.80 çeşit kelebek varmış burada ve en ünlüsü de kaplan desenli olanıymış.Kelebekler öyle bizim bildiğimiz gibi değil.Nerdeyse iki avucumuzun büyüklüğünde.Burası özel bir mülk. Günübirlikçi turistlerden girişi ücreti alınıyor.Bungolo evler ve birkaçta taş ev var.500 kişiye kadar kapasitesi varmış ama yazın zaten buralarda kalınmayacak kadar sıcak olduğundan çadırlarla  1500 kişiyi ağırlayabiliyorlarmış

.Daha önce hiç bungoloda kalmamıştık.Burası sıcak bir yer olduğu için haliyle camlarda sadece sinek girmesin diye teller var yani açık pencereler.Rüzgarın da olmasından dolayı elemanlar camlarımızı naylonla kapatıyorlar.3-5 battaniye var yataklarımızın üstünde.Akşam yemek saatine kadar vadiyi geziyoruz.Şuan suyu azalmış olan ama mevsiminde oldukça iyi akan bir şelale var









.Gece yakmak için kuru ağaç kesiyoruz.Ayrıca burada gönüllü çalışma sistemiylede tatil
yapabiliyormuşsunuz.Günde 6 saat çalışıp yemek ve yatak karşılığı.Akşam yemeğinde kendilerinin tuttuğu balıkları mangalda pişiriyorlar ve yaklaşık 12 kişi hep birlikte yiyoruz ama rüzgar daha fazla oturmamıza izin vermiyor.Oradaki görevlilerin oturduğu küçük  bir ofis  Var oradaki şömineyi ateşleyip oraya giriyoruz.Herkes yaşadığı yeni yıla girme maceralarını anlatıyor.Bizde anlatacak yeni yıl macerası yok ama bende yol hikayelerimden birini anlatıyorum ki ilgilerini çekiyor arkadaşların.Orada bir de  70 yaşını aşmış Tayfun abiyle tanışıyoruz.Çok ilginç biri.Birbirinden değişik hikayeler anlatıyor .Hikayelerden biri bu vadiyle ilgili. Kelebekler vadisinde  tee milattan öncesinde bir köy varmış.Erzağı biten bir İngiliz gemisi bu vadiye yanaşır.Gemideki bir şövalye buradaki köylü kızına  aşık olur ve birlikte olurlar.Gemi ayrılacağı zaman şövalye kıza geri geleceğini kendisini beklemesini söyler.9 ay sonra kızın bir çocuğu olur ancak köylüler tarafından dışlanır. Kız buradaki kiliseye sığınır.Biir zaman sonra büyük bir fırtınanın geleceğinin haberini alan köy halkı köyü terk ederken kızıda yanlarına almak isterler ama kız şövalyenin geleceğini söyleyerek orayı terk etmez.Fırtına gelir ve tüm köyü yutar.Sular çekildiğinde sadece kilisenin yıkıntıları kalır.Şövalye hiç gelmez ama kızın ruhu da orayı hiç terk etmez.Bazı geceler bu feryat eden kızın çığlığının duyulduğu söylenirmiş.
Ortak payları farklılık arayan,hiç tanımadığımız insanlarla ordan buradan sohbet ediyoruz.Sonrada gündüzden plaja hazırladığımız ateşi yakmak ve yeni yıla girmek için hep birlikte sahile iniyoruz.Kocaman bir ateş yakıyoruz.İşletmenin hediyesi şarap açılıyor ve güle eğlene ve tabiî ki çok üşüyerek yeni yıla giriyoruz.

Daha fazla oturabileceğimi zanetmiyorum ama bungoloda da ısınacak bir şey yok.Ofisdeki şöminede ısıyı biraz daha stoklayıp koşar adım evimize gidiyoruz.Üstümüzü falan çıkarmadan 4-5 kat hazırladığımız battaniyelerin içine giriyoruz.Uyumak ne mümkün.Nasıl bir rüzgar.Sanki bungolo uçup denize inecek sanıyorum.Yaklaşık 500km araba kullanmaktan yorulan eşim ise hiç duymuyor rüzgarın sesini.bir sağa bir sola dönüyorum ısınamıyorum.Patt  birden kapı açılıyor.İçerden açılabilen bu kapı nası açılır yahu..Eşimi dürtüklüyorum.Duymuyor bile beni.Kapatmaya kalkıyorum.Zifiri karanlık ,rüzgar sesi korku filmi gibi.Kapının sürgüsünü iyi kapatmadım diye kendimi telkin ederek kapatıyorum kapıyı.Yarım saat sonramı mi bilmiyorum kapı tekrar patt arkasına kadar çarparak açılıyor.Deli olucam.Eşim yine duymuyor.Kalkıyorum kapatmak için dışarıdan sanki o köylü kızın çığlıklarını duyuyorum.Allahım gerçek olabilirmi, korkuyla kapıyı tekrar kapatıp,kapının sürgüsüne kağıttan bişilerle destekleyip sağlamlaştırmaya çalışıyorum.Ve tabiî ki sabah aydınlanıncaya kadar hiç uyuyamıyorum.Sabah kalktığımızda diğer arkadaşlardan da çığlığı duyduklarını söyleyenler olunca efsaneler gerçek diye düşünüyorum.Gidelim diyoruz ama deniz müsaade etmez diyorlar,hiçbir kaptan bu riski göze almaz, çıkmaz yola diyor oradaki görevliler.Gelirken bizi vadiye getiren kaptanın telefonu almıştık.Onu arıyor eşim.Gelirim ama riski göze alırsanız diyor.Öğleye doğru geliyor Birol kaptan.Kendisiyle birlikte 5 kişi biniyoruz.Dalgalar denize  açıldıkça büyüyor.Aklımdan deniz yoluyla geçen mülteciler geliyor.Gelirken 20 dakikada geldiğimiz yol dönüşü 40 dakkikayı buluyor.Sağ salim kıyıya varıyoruz.Arabaya binip kaloriferini açıyoruz ve epey süre eşimle konuşmadan yol alıyoruz.Sonra bana dönüp ‘’ne macera dolu,unutulmaz bir yılbaşı geçirdik sayende,iyiki gelmişiz ‘’demesi her şeye bedeldi.
Buraya ilk adım attığımızda demiştim ki ben böle bir yerde yaşayabilirim.Şimdi düşünüyorumda öle medeniyetin de olmadığı bir yerde  hele kötü hava şartlarında yaşamak çok hem de çok zor hakikaten.

16.12.15

Afrikanın göbeğinde bir Afyonlu Mart 2013

40 yaşımı geçmiştim ve hayatım boyunca Denizli-İstanbul dışında ne uçağa binmiştim ne yurt dışına çıkmıştım.. O sene Sudan da görev yapan arkadaşımla konuşuyorum sık sık ,bana görevim bitmeden gel,benim de gitmediğim ülkeler var gezelim diyor..
Olur mu, nasıl olur derken o zamana kadar hiç internet sayfasına bile  girmediğim Thy nin sayfasına girip,kaç paradır,uçuş kaç saatir araştırırken,bileti alıvermişim. .



Arkadaşım bana nereleri gezmek isityorsan araştır,dersini çalış da gel diyor..Üç ay ders çalışıyorum,Ee  Afrika’ya gideceğim sonuçda kuzeyi de değil,güneyi de değil..Karar veriyoruz.Göbeği..Uganda-Tanzanya-Brundi ..Otobüsle İstanbul,oradan Atatürk Havaalanı..Cahil olmak ne zor..Hiç bişi bilmiyorum..Yurtdışı çıkış pulu varmış,sonra çantamı bagaja vermek..Gidip biyerde bekleyeyim daha vakit var diyorum..Dakikalar sonra her uçağın bir koridoru olduğunu anlıyorum,panik içinde aranıyorum.Neyse zaman geçmeden bulup daha sonra uçağa biniyorum…8-9 saat uçmak sanırım ilk uçuşum olduğu için beni hiç sıkmadı..Sabaha karşı Entebbe havaalanına iniyorum.İstanbul dan sonra gördüğüm ilk havaalanı.Beni şok ediyor.2.dünya savaşında terkedilmiş bir sığınağı andırıyor bana..Pasaport işlerimi halledip dışarı çıkıyorum.Hoşgeldin Afrika…Arkadaşım gelmemiş.Gelir şimdi diyip bir banka oturuyorum ama rahat vermiyor halk..taxi..taxi diyenler..Para isteyenler bir taraftan, sivrisinekler diğer taraftan..Tabiki buraya gelmeden 3 ay önce Sahiller ve Hududlar Müdürlüğünde aşılarımı olmuştum,korkum yok o yüzden..umursamıyorum bile.
Başka bir dünyadayım ve üstüne üstlük yurtdışı görüşmelerine açtırdığım telefonum da kafayı yemiş,çalışmıyor.Arkadaşım hala gelmedi..Aklımda deli senaryolar…Bişi oldu da aradı ve bana ulaşamadı mı,başına bişimi geldi,ben yanlış yerde mi bekliyorum,gelmezse ben 2 hafta burda ne yaparım vs …Neyse bir saat kadar sonra geliyor ve beni dokuz çocuğumla karşılıyor.Uçağı rötar yapmış..Hemen taksiye atlayıp bir otel buluyoruz..Odama girdiğim zamanki manzarayı şaşkınlığımdan fotoğraflamak hiç aklıma gelmiyor.Loş bir oda.Tavanda bir vantilatör,cibinlikli yatak.Gıcırdayan demir bir yatak.Bnayo:Bir küvent ama içinde karıncalar dolaşıyor.Camı olmayan bir pencere..Oysa Afrika da hiçbir şeye şaşırmamam gerektiğini gelinceye kadar öğrenemiyorum.O gece Entebbe de kalıyoruz  ertesi gün burası nasıl bir yermiş diye kısa bir tur atıyoruz ki zaten burası küçücük bir yermiş.Aklımda kalan en belirgin şey kırmızı toprak ..


Kampala-Hükümet binası

Ertesi gün başkente geçiyoruz.Kampala..Bir başkent ama sadece bulvara benzer,oraya göre sanırım lüks yerlerden, hükümet binasından ve adını daha önce hiç duymadığım yüksek banka binalarından oluşan bir şehir...Daha sonra asıl afrikanın arka sokaklarda devam ettiğini görüyorum.Hele daha sonra gittiğim küçük köyler tam bir afrika belgeseli..Neyse tekrar başkente dönelim.Her bankanın her kafenin her işletmenin kapısında sırtlarında silahları olan güvenlik görevlileri,polis pek yok ortalıkta..
Her yer bodo bodo dedikleri taksi motorlarla dolu..Yanınıza gelip ‘’bodo bodo’’ ‘’taksi istermisin’’ yani diyorlar.. Hayır anlamında başımı kaldırıyorum,gitmiyorlar çevremden…Sürekli bu durum..Bir kafeye giriyoruz,mesela şeker istiyorum ,yok anlamında başını kaldırıyor ama bi süre sonra şeker geliyor..bikaç gün sonra anlıyoruz ki bizde hayır anlamına gelen başı cık şeklinde yukarı kaldırma burada evet anlamına geliyormuş..Arkadaşım oranın en büyük camilerinden birine Cuma namazına gidiyor ben de yakın çevresinde dolaşıp fotoğraf çekiyorum.Buranın halkı fotoğraf çekimine hiç de sıcak bakmıyor ya da para istiyor..O yüzden kişilerin fotoğralarını çekerken izin isteyeceğim bunu biliyorum..Aman ben kimseyle özellikle şuan yalnızken bi sorun olmasın diye fotoğraflarını çekmiyorum..Çiçek böcek çekiyorum sadece..
başımı derde sokan çiçek
Değişik bir çiçek görüyorum..hatta dibine kadar gidip çiçeğin fotoğrafını çekiyorum ve aniden tepemden bir el makinamı aniden elimden alıyor..arkamı bir dönüyorum ki bir güvenlik..Bağıra bağıra kendi dilince bişiler diyor ama ben anlamıyorum onu..Heyecanımdan parça parça İngilizce olarak neden alıyorsun;ver makinamı,bu yasal diyebiliyorum.Anlamıyor.Bana polisi çağırın diyorum bu sefer o anlamazlıktan geliyor. Osırada yanımıza başka bir güvenlik geliyor..o nu sakinleştırmeye çalışıyor.Sanki ülkenin namusu bozmuşum gibi davranıyorlar bana..Yanındaki arkadaşına bana buranın müdürünü çağırın diyorum gayet dik bir şekilde ama kalbim Yusuf Yusuf atıyor tabi..Arkadaşı gidip bir süre sonra geri geliyor ve patron seni bekliyor diyor..Gitmelimiyim beklemelimiyim daha karar veremeden beni önlerine katıp içeri giriyoruz..Dar koridorlardan geçip gayet sade küçük bir odaya geliyoruz.Sade bir masanın arkasında sanırım o patron,sakin bir adam oturuyor.Ben hemen konuşmaya başlıyorum.Ülkenizde turistim.Türküm.Müslümanım.Bu yaptığı yasal değil.Makinamı geri istiyorum.Tabi bukadar seri değilim..:/ Patron beni sakince dinliyor.Burası pek de güvenli olmayan bir ülke,gördüğünüz gibi her yer banka burası gibi ve heran saldırı olabilir bu yüzden bizim için herkes şüphelidir burda ve siz buranın önünde fotoğraf çekiyordunuz.Belki sizde bir soygun hazırlıyorsunuz gibi birşeyler demesinmi ? Ben hayır,asla..çektiğim fotoğraflara bakın anlarsınız derken biraz daha hırçınlığım geçmiş,kedi moduna dönmüştüm.Ama patronu ikna ettim sanırım ki bana ufaktan bir ders verip,burada çok dikkatli olmalısınız diyip makinamı geri verdi.Görevliler beni bir başka yoldan kapıya çıkardılar..Hayatımın en unutulmaz anlarından birini yaşıyorum.Tabi buarada namazdan çıkan arkadaşımla buluşsacğım yere gittiğimde meraktan çatlamış birini buluyorum.Tabi o mekanın içinde telefon çekmediğinden bana ulaşamamış merakda kalmıştı.Başıma gelenleri anlatıyorum bir solukta.Hem gülüyoruz hem bana kızıyor ama bu benim elimde olan bir şey değildiki..
Afikanın göbeğinde az daha sonumun ne olabileceğini hala bilemediğim öle bir şey yaşamıştımki hayatım boyunca unutmayacaktım.
Uganda'da yine unutamayacağım bir etknlikte Nil Nerindeki rafting organizasyonu olmuştur.Avrupalı gençlerin organize ettiği gayet profesyonel bir etkinlik.Bir gece önceden internetten organizasyonu bulup yerimizi ayırtıyoruz.Sabah bizi otelimizden alıyorlar ve 1.5 saate yakın yol gidiyoruz.Önce nehrin kenarında ufaktan bir eğitim veriyorlar ve 6 şer kişilik gruplarla botlara biniyoruz.8 parkurdan oluşan kimi sakin kimi oldukça dalgalı bölgeleri ,bir tek öğle yemeği arası verererek akşama kadar tamamlıyoruz.Bazı yerler hakikaten çok korkunçtu ve bazı yerlerde suya düştük.ancak sürekli çevremizde kurtarma botları yardımcı oldu.yine de çok eğlenceliydi hem Kaç kişi hayatında Nil'de rafting yaparki..
4 gün geçirdiğimiz Uganda'dan 5.gün Tanzanya'ya gitmek için otobüs bileti aldık.aslında çok uzak değil 350 km gibi bişi.Öğleye orda oluruz diyorum.Nerdee...Yollar toprak..Araç Nuh'un gemisinin bir versiyonu,camlar yok,tavanda vantilatörler..Bu ülke halkı bağırarak konuşuyor,otobüsün içi bildiğiniz maç sahası..Öğle mola veriyoruz.Daha yarısına gelmişiz yahu..Otobüsden inince,ellerinde şişlere takılmış tavuk butları,et şiş,sepetlerde kaynamış yumurta olan çocuklar saldırıyor resmen bana.Bir tane alıyorum ama yemek ne mümkün..Çocuklardan biri geliyor yanıma bana ver diyor,veriyorum.Afiyetle yiyor.Otobüse geri binip tekrar yola koyuluyoruz.az gittik ve yine duruyoruz.Geldikmi yoksa..Yok yok sınıra gelmişiz
.Geçiş işlemlerimiz için duruyoruz.Yabancı olunca biz,bize öncelik tanıyorlar sada herkesin işlemlerini bitirmesini bekliyoruz.Aklıma kapıkule geliyor.Sizin gelmesin.Tekrar yola koyuluyoruz.artık epey bi gidiyoruz.Hava kararıyor.Otobüsün farları yok!Aracın içini sadece ay aydınlatıyor.Yanımdakini bile görmüyorum desem...Ya bizim içimiz kötü...Yine bir film senaryosu hazırlıyorum kafamda..sonunda geliyoruz.Uganda Tanzanya sınırında ilk kasaba.Bukoba


Kalacak yer bulmakta zorlanıyoruz burada.Çünkü daha erken geleceğimizi düşünmüştük buraya.Tabi gece olunca zor bu işler.Tariflerle falan. Bir minibüs bizi bir otele götürüyor.Virajlı yukarı doğru çıkıyoruz ve gerçekten şaşırıyorum gayet iyi görünen bir otele geliyoruz.Beğenmeme şansımız da yok zaten bu saatte.
Odalarımıza bile bakmadan ok diyoruz .Bir kadın bize masai tea getiriyor.Serenomi harika.Çaylarımızı içip odalarımıza çıkıyoruz.Sabah kalkıpda balkona çıktığımda karşımda duran suyun  viktorya gölü olduğunu öğrenip bir kez daha coğrafya bilgisizliğime kızıyorum.Kasabaya iniyoruz.Pazar yerinin içindeyim.Gittiğim yerlerde pazar dolaşmayı çok severim.
Halkla konuşmak için bir fırsattır.
.İnsanlar bana uzaylı gibi davranıyor.Bana dokunmaya çalışıyorlar.Kocaman bir kıta burası modern dünyanın ortası.Nasıl bukadar fakir olabiliyorlar.unu bir kez de nepal'de yaşamıştım.Pazardan aldığımız sebzelerle ve bir balıkçının teknesinden aldığımız balıkla,o gece otelin mutfağını kullanarak kendi balığımızı ve salatamızı yapıyoruz.Günlerdir yerel yemekleri yiyoruz ama karnım aç tabiki.O gece resmen ziyafet çekiyoruz.Otel görevlileriyle sohbet ederken,o bölgeyi iyi bildiğini düşünüdüğümüz bir adamla yarın tüm gün bizi gezdirmesi için pazarlık yapıyoruz.100 dolardan başlayan pazarlık 40 dolara bağlanıyor.
Ertesi gün ormanın içinde bir gezinti yapıyoruz.Hala kötü ruhlara inanıyor bu halk.Onlar için hala tütsüler yakıp nehre tütsü kayıkları bırakıyorlar.Ufak tefek şelaleler,yarasa mağaraları gibi pek çok değişik yer görüyoruz.Sahilinin beyaz kumdan oluştuğunu söylediği bir köye kayıkla götürüyor bizi.Sahil harika gerçekten.Biraz denize giriyoruz pardon göle.Sonra o sahilin olduğu bir köye geçiyoruz.Allahım tam bir Afrika gerçeği.Kapıları  bez perdeler olan tek gözlü evler var.Birinin perdesi açık içeri kaçamak bir bakış atıyorum.Sazlardan bir yatak,okadar.Kapının önünde leğende çocuklarını yıkayan,gölün kenarında çamaşır yıkayan,yemek yapan yarı çıplak insanlar.Buradan geçerek tepeye doğru tırmanıyoruz





.Nesilleri tükenmekte olan beyaz gagalı kartallar buradaymış görebilirsek onları görmek istiyoruz.Oldukça dik tırmanış yapıyoruz.Zirveye geldiğimizdeki manzarayı ve duygularımı tarif etmem çok güç..Dağın bir tarafı uçurum dğier taraf zaten tırmandığımız yer.Burada getirdiğimiz kumanyaları yiyip,kartalları uçarken görüp tekrar geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz.
Buraya kadar gelip Zanzibar'a nasıl geçilebilir bakınıyoruz ancak buradan gitmek nerdeyse benim Türkiyeden geldiğim paraya yakın olunca vazgeçiyoruz.Ruanda'ya geçelim ,Yine nesli tükenmekte olan beyaz sırtlı gorilleri görelim diye araştıryoruz.O safari de hem 3 günümüzü alacakmış hem de görememe ihtimali olduğunu duyunca oradan da vazgeçiyoruz.Ama ben sonra kendime çok kızıyorum.Bir daha nasıl gidecektim ki taa oralara.O yüzden sakın ayağınıza kadar gelen fırsatları kaçırmayın yoksa ben gibi dövünürsünüz.





 Harika bir 10 gün geçirmiştim.Yine macera dolu yine şaşkınlık,farklı bir kültür farklı insanlar,yaşamlar...Şansım da iyi gitmişti ancak şunu söyleyebilirim ki  ‘’gülen bir yüzün,samimi bakışların çözemeyeceği hiçbir şey olamaz’

Motosikletle Frigden Volgaya macerası 1.bölüm

Geçen sene #afyondannepale sürüşümün bana göre başarı ile geçmesinin ardından daha henüz  dönüş yolundayken seneye nereye gitmeli düşünce...